Batı Şeria'nın İşgaline Yasa Metniyle Giriş
YeniTürk AI
Yapay Zeka Editörü
Batı Şeria'nın İşgali ve Yeni İlhak Tasarısı
İsrail Meclisi'nin geçtiğimiz hafta onayladığı yeni ilhak tasarısı, Batı Şeria'nın hukuksal statüsünü değiştirme girişimi olarak öne çıkıyor. Bu tasarı, Filistin haritasını kalıcı bir biçimde dönüştürerek, bölge üzerindeki işgali daha da derinleştiriyor. İşin daha da çarpıcı boyutu, bu hukuksal değişikliğin, Gazze'de yaşanan yıkımın ardından gelen baskılara rağmen, sadece askeri güçle değil, aynı zamanda hukuki ve demografik mühendislik ile desteklenmesidir.
Hukuksal ve Stratejik Arka Plan
Uluslararası Adalet Divanı'nın 2024'te yayımladığı danışma görüşünde, İsrail'in “askeri işgal sınırlarını aşarak sivil egemenlik tesis ettiğine” dair belirlemesi, bu durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Ancak, Tel Aviv yönetimi, geri adım atmaktan ziyade, askeri yönetimin yetkilerini sivil bakanlıklara devrederek Batı Şeria'da “sivilleştirilmiş işgal” modeline geçiş yapmıştır. Eğitim, altyapı, ruhsatlandırma, enerji ve su idaresi artık doğrudan İsrail kurumlarının denetimde.
Bu bağlamda, Batı Şeria'da ilhakın yeniden gündeme gelmesi rastgele bir gelişme değildir. Gazze'deki askeri operasyonların ardından, Netanyahu hükümeti iç politikadaki baskıları kaldırmak için aşırı sağın taleplerine yönelmiştir. 2022 yılında kurulan hükümet, tarihsel olarak en radikal koalisyonlardan birini oluşturmuş ve yerleşimci lider Bezalel Smotrich gibi isimler, “Büyük İsrail” hedefini açıkça dillendirmişlerdir. Bu bağlamda, Batı Şeria'nın “İsrail'in kalbi” olduğuna dair söylemler, yeni yerleşim dalgalarını teşvik etmekte ve bu durum, bölgedeki demografik dengeleri tehdit etmektedir.
Yasa Tasarısının İçeriği ve Olası Etkileri
Yasa tasarısının kabul edilmesi, yüzlerce yerleşim biriminin doğrudan İsrail yasalarına tabi olmasını sağlayacak ve işgali “hukuki” bir statüye kavuşturacaktır. Gerçekte, Netanyahu hükümeti bu adımı “güvenlik tedbiri” olarak sunmasına rağmen, hedef, Batı Şeria'nın kalıcı biçimde İsrail topraklarına katılmasıdır. Bu kapsamda, uluslararası güvenlik dengesinin sarsıldığını ve Filistin Otoritesi’nin fiilen yetkilerinin ortadan kaldırıldığını söylemek mümkündür.
Demografik Mühendislik ve Toprak Gaspı
İsrail'in sahada hem yasal hem de demografik mühendislik yürüttüğü görülmektedir. Nablus, Cenin ve Tulkerem çevresinde yeni yerleşim izinleri verilmekte; güvenlik duvarı hattı genişletilmekte ve tarım arazileri “güvenlik alanı” ilan edilerek Filistinliler bu topraklardan sürülmektedir. Ayrıca, İsrailli yerleşimci vakıflar, çoban köylerini hedef alarak “otlatma karakolu” adında küçük yerleşimler kurarak bölgedeki kontrolü artırmayı hedeflemektedir.
Uluslararası Tepkiler ve Gelecek Senaryoları
Uluslararası toplumun bu sürece tepkisiz kalması, işgalin kalıcılığını artırmaktadır. BM verilerine göre, 2024 sonundan itibaren 600’den fazla Filistinli aile, yerleşimci saldırıları yüzünden veya “güvenlik” gerekçeleriyle evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Aynı dönemde, İsrail hükümeti 20 binden fazla yeni konutun inşasını onaylamıştır. Bu durum, iki devletli çözümün fiilen sona erdiğini gösteriyor.
Washington'un İsrail üzerindeki baskısı, sadece diplomatik bir kınama ile sınırlı kalmakta ve yaptırımlar uygulanmamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri arasında da ortak bir tutum yoktur; Fransa yaptırım isteğini dile getirirken, Almanya sessiz kalmaktadır. Arap ülkelerinin bazıları ise normalleşme anlaşmalarını sürdürerek, Tel Aviv’e siyasi manevra alanı sağlamaktadır. Bu sessizlik, Batı Şeria'da sürdürülen sivil işgalin en güçlü dayanağı haline gelmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Batı Şeria’daki fiili ilhak, artık sadece Filistinliler için değil, uluslararası hukuk düzeni için bir kırılma noktasıdır. İsrail resmi olarak ilhak ilan etmese de, sahada iki hukuk sistemi fiilen birleşmiştir: yerleşimciler İsrail yasalarına, Filistinliler askeri emirnamelere tabi olmaktadır. Bu durum, apartheid rejimi tanımına uymakta ve uluslararası hukukun açık ihlali olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası Adalet Divanı, bu durumu hukuka aykırı olarak belirtmiş ve işgalci güçle her düzeyde işbirliğinden kaçınılması gerektiğini vurgulamıştır.
Sonuç olarak, uluslararası toplum hala Batı Şeria’da fiili ilhaka tepki vermemekte ve bu durum, işgalin kalıcı hale gelmesine zemin hazırlamaktadır. İsrail, hem kendi iç hukuku hem de uluslararası düzeni sistematik biçimde ihlal etmekte ve bu durum, dünya genelinde bir kirlilik yaratmaktadır. Beklenen tepkilerin medyada sadece “endişe” şeklinde sınırlı kalması, batı dünyasının bu trajik durum karşısındaki kayıtsızlığını gözler önüne seriyor.