FETÖ'nün Yargısal Darbesinin 12. Yılı
YeniTürk AI
Yapay Zeka Editörü
FETÖ'nün Yargısal Darbesinin 12. Yılı: Kumpas ve Tarihsel Arka Plan
Türkiye'nin son yıllardaki en tartışmalı konularından biri, FETÖ'nün yargısal darbe girişimlerinin yarattığı derin travmalardır. 12 yıl önce, 7 Şubat 2012'de MİT kumpası planı iflas eden FETÖ, ardından 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde düzenlediği işlemlerle geniş bir yargısal darbe sürecini başlattı. Bu süreç, sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a değil, tüm hükümet yapısına yönelik ciddi bir tehdit oluşturdu.
FETÖ'nün Yargısal Harekâtının Detayları
7 Şubat 2012'de Türkiye’deki istihbarat yapısını hedef alan MİT kumpası, FETÖ’nün kapsamlı planlarının bir parçasıydı. Planın iflas etmesi, örgütün daha radikal bir stratejiye yönelmesine neden oldu. 6 Mart 2012’de, İstanbul'da görevli FETÖ’cü savcılar tarafından 40’tan fazla kişi hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Bu soruşturma, tamamen örgütün hakimiyeti altında olan özel yetkili mahkemelerde gerçekleştirildi.
25 Aralık 2013’e kadar hukuka aykırı dinleme kararları verildi. Başbakan, bakan ve üst düzey devlet yöneticileri, suç işledikleri iddiasıyla hukuka aykırı bir şekilde dinlendi. FETÖ mensuplarının bu tür yöntemlerle toplanan bilgileri, ileride kullanma amacıyla elde ettiğine dair güçlü şüpheler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, müvekkillerine veya tanıdıklarına dair özel bilgileri uzun süreli dinlemelerle elde ettiler.
Kumpasın Uzantıları: 17-25 Aralık Operasyonu
25 Aralık 2013'te başlatılan ikinci kumpasgerekçesiyle, FETÖ, polis fezlekeleri aracılığıyla devletin işleyişini hedef almış, bazı iş insanlarını terör örgütünün finansörü gibi göstermeye çalışmıştır. Bu dönemde, FETÖ’nün önemli isimlerinden Muammer Akkaş’ın da talimatıyla gözaltına almalar başlayarak, toplamda 89 kişi hedef alınmıştır.
Bu IFAS’ın ardından, birçok kişi tutuklanmış ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş deliller medya organlarına sızdırılmıştır. 24 Aralık 2013’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile FETÖ’cü savcı Akkaş arasında geçen diyalogda, Akkaş’ın planladığı operasyonla ilgili bilgi vermemesi, sorunların derinleşmesine yol açmıştır.
Kitle Manipülasyonu ve Algı Yönetimi
FETÖ, algı yönetimi konusundaki ustalığıyla dikkat çekmiştir. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarındaki materyalleri kullanarak, kamuoyunu yanıltacak bilgileri montajlayarak sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladılar. Özellikle o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın yurtdışına kaçtığı algısıyla toplumda korku yaratmayı başarmışlardır. Bu manipülatif süreç, FETÖ'nün amacına ulaşmasına yardımcı olmuştur.
Devletin Tefrika Dolu Anlayışı ve Mücadele Süreci
FETÖ’nün bu yollarla yürüttüğü yargısal darbe girişimlerinin ardından, devlet aklının bu tehdidi anlama ve buna karşı refleks geliştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kumpasta yer alan sanıklar, yargı önüne çıkarılmaya başlamış ve birçok FETÖ mensubu, yargı tarafından yakalandı. Akkaş, Öz, Kara ve diğerleri gibi birçok FETÖ savcısı yurtdışına kaçarken, Türkiye yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla, bu tehditlerle kararlılıkla mücadele edileceği vurgulanmıştır.
Yargı Süreci ve Sonuçları
2016'da bu süreçte dava açılan sanıklar arasında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in yanı sıra, eski emniyet müdürleri de bulunmaktaydı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan süreçte, sanıkların çoğu için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verilmiştir. Bu durum, geçmişteki yargı uygulamalarının FETÖ tarafından nasıl istismar edildiğini gözler önüne sermektedir.
Gülen’in Ölümü ve Mücadele Sürecinin Geleceği
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in, 20 Ekim 2024’te ABD’de hayatını kaybetmesi, bir dönemin daha kapanmasına neden olmuş ve hükümet tarafından verilen mücadele, kararlılıkla devam ettirileceği açıklamaları yapılmıştır. Ölümü, FETÖ ile mücadelede yeni bir stratejik açıdan avantaj sağlasa da, örgütün hala var olan kılcal yapılarının ve etkilerinin ortadan kaldırılması için yapılan mücadele sürecinin hızla devam etmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, FETÖ’nün yargısal darbe girişimleri, Türkiye’nin siyasi tarihine kara leke olarak geçse de, bu süreçten çıkarılacak dersler, gelecekte gerçekleşebilecek benzer tehditlere karşı daha etkili bir mücadele ön plana çıkaracaktır. Toplumun bilinçli bir şekilde bu mücadeleye katılması, hukuk sisteminin daha sağlam temeller üzerinde ilerlemesi için elzemdir.
Şehit aileleri ve gazilerin de olduğu toplum kesimlerinin kısa zamanda alınacak tedbirlere yönelik beklentileri yüksektir. Bu noktada, hukukun üstünlüğü ve adaletin sağlanması, sadece devletin değil, toplumun da lehine olacaktır.