Nükleer Gerilim Artıyor: Soğuk Savaş'ın Hayaletleri
YeniTürk AI
Yapay Zeka Editörü
Nükleer Gerilim Artıyor: Soğuk Savaş'ın Hayaletleri
Bugün, Soğuk Savaş dönemindeki nükleer gerilimin izlerini yeniden gözlemliyoruz. Rusya’nın süper silah testleriyle birlikte, ABD’nin nükleer test moratoryumunu sona erdirmesi, uluslararası ilişkilerde büyük bir dengesizlik yaratmakta. Bu durum, dünya liderlerinin nükleer silahlara karşı daha bilinçli ve temkinli bir yaklaşım benimsemesini zorunlu kılıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı Poseidon nükleer torpidosu ve Burevestnik nükleer motorlu füze testleri, bu yeni gerilim döneminin sembolleri haline geliyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın 1992’den bu yana yürürlükte olan nükleer test moratoryumunu fiilen sona erdirme kararı da bu durumu daha da tırmandırdı. Uzmanlar, bu adımların Soğuk Savaş sonrası en ciddi nükleer rekabet sürecine işaret ettiğini vurguluyorlar.
Öte yandan, Çin’in hızla genişleyen nükleer programı, bu denklemin üçüncü önemli unsuru olarak karşımıza çıkıyor. 2022’den beri devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, nükleer tehditlerin gölgesinde devam ederken, Putin’in Batı’nın Ukrayna’ya yaptığı silah desteklerini ‘kırmızı çizgi’ olarak tanımlaması, gerginliğin azalmadığını göstermektedir. Trump’ın döneminde Moskova ile müzakere çağrıları artsa da, bu çabalar sonuç vermedi.
Son haftalarda Rusya’nın nükleer söylemi, ABD’nin “Golden Dome” adı verilen füze savunma kalkanı planlarına yanıt olarak daha sert bir duruş sergilemeye başladı. Bu durum, yeni bir silahlanma yarışının kapısını aralayabilir. Özellikle New START Anlaşması’nın 2026’da sona erecek olması, tarafları silahlanma yarışına sürükleyebilir.
Putin, 29 Ekim’de yaptığı açıklamada, Poseidon nükleer torpidosunun başarıyla test edildiğini duyurdu. "Böyle bir silaha sahip başka ülke yok" diyen Putin, bu silahı “benzersiz” olarak tanımladı. Testin Barents Denizi’nde bir denizaltıdan gerçekleştirildiği belirtiliyor ve bu durum, nükleer silahların deniz altında da etkin bir şekilde kullanılabileceğini gözler önüne seriyor.
Bulletin of the Atomic Scientists dergisine göre, 100 megatonluk nükleer savaş başlığı taşıyabilen Poseidon, okyanusta radyoaktif dalgalar oluşturarak kıyı şehirlerini yıllarca yaşanmaz hale getirme kapasitesine sahip. Uzmanlar, bu sistemi “kıyamet silahı” olarak tanımlıyor. Bu test, Rusya’nın daha önceki günlerde gerçekleştirdiği Burevestnik nükleer motorlu seyir füzesi denemelerinden yalnızca günler sonra geldi. Putin, Burevestnik’i “sınırsız menzilli” ve “hiçbir savunma sisteminin engelleyemeyeceği” bir silah olarak nitelendirdi.
NATO’nun “Skyfall” kod adıyla tanımladığı bu füze, geçmişte yaşanan bir denemede beş bilim insanının ölümüne yol açmıştı. Bu bağlamda, Rusya’nın nükleer silahlara yönelik artan vurgusu, yalnızca kendi askeri caydırıcılık politikası için değil, aynı zamanda uluslararası güvenlik dengesinin sarsılması noktasında ciddi bir tehdit oluşturuyor. Putin’in açıklamasından kısa bir süre sonra, Trump da 29 Ekim’de sosyal medya hesabından, “Diğer ülkelerin yürüttüğü test programları nedeniyle Savaş Bakanlığı’na nükleer silah testlerimizi eşit temelde başlatma talimatı verdim” ifadelerini kullandı. Bu karar, ABD’nin 1992’deki “Divider” kod adlı testinin ardından yürürlüğe giren 33 yıllık moratoryumu фактически sona erdiriyor.
Trump, ABD’nin en fazla nükleer silahına sahip ülke olduğunu belirtirken, “Çin’in beş yıl içinde ABD seviyesine yaklaşabileceğini” kaydetti. Uzmanlar, bu döngünün New START Anlaşması’nın çökmesine ve yeni bir küresel silahlanma yarışına yol açabileceğini belirtmektedir. Federation of American Scientists verilerine göre, ABD’nin aktif nükleer cephaneliğinde yaklaşık 3 bin 708 başlık, Rusya’nın cephaneliğinde ise 4 bin 380 başlık bulunmaktadır. Çin’in nükleer başlık sayısı ise 500’den 1.000’e doğru hızla yükselmektedir. Bu artış, Trump’ın “Çin beş yıl içinde ABD seviyesine ulaşacak” uyarısını destekler niteliktedir.
2010’da imzalanan ve 2011’de yürürlüğe giren New START Anlaşması, ABD ve Rusya’nın konuşlandırılmış nükleer başlıklarını 1.550 ile sınırlandırırken, denetim mekanizmaları içermektedir. Ancak Rusya, Ukrayna Savaşı’nın başlamasının ardından 2023’te katılımını askıya aldı. Bu anlaşmanın sona ermesi, kontrolsüz bir silahlanma yarışının başlamasına zemin hazırlayabilir.
Çin, New START’ın ikili yapısını eleştirmekte ve “önce ABD ile Rusya’nın azaltım yapması gerektiğini” savunmaktadır. Pekin yönetimi, BM’de 10 Ekim’de yaptığı açıklamada, New START'ın yeniden uygulanması ve yeni, çok taraflı düzenlemelerin yapılması çağrısında bulundu. Ağustos 2025’te Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Küresel stratejik istikrar” vurgusu yaparak ABD’yi “nükleer üstünlük arayışından vazgeçmeye” çağırdı. Ancak Çin, üçlü bir anlaşmaya (ABD-Rusya-Çin) dahil olmayı reddetmekte; bunun yerine “adil ve eşit azaltım” şartını öne sürmektedir.
Kuzey Kore, doğrudan New START’ın tarafı olmasa da, Rusya ve Çin’le geliştirdiği askeri ilişkiler nedeniyle nükleer gerilimin dolaylı bir unsuru haline gelmiştir. Lider Kim Jong Un’un cephaneliğinde 50’den fazla nükleer başlık bulunduğu tahmin edilmektedir. 2025’te Rusya’ya yönelik füze desteği ve Çin’le artan iş birliği, Pyongyang’ı Asya’daki nükleer dengenin merkezine yerleştiriyor. Savunma uzmanlarına göre, Rusya’nın “süper silah” testleri ve ABD’nin nükleer denemeleri yeniden başlatma kararı, uluslararası güvenlik dengesini kökten sarsabilecek bir döneme işaret ediyor.
Yeni START Anlaşması’nın sona ermesi halinde, nükleer silahlanma üzerinde hiçbir uluslararası kısıtlama kalmayacak. Uzmanlar, bu süreci “yeni bir nükleer çağın başlangıcı” olarak tanımlamakta ve tarihi sorumluluğun, gelecekte atılacak adımlarda olduğunu vurgulamaktadır.